Salı, Temmuz 27, 2010

Cloud ve Bilgisayar Oyunlari

Her türlü fiziksel medyaya iki tür bakilabilir, kimilerine göre luzumsuz kutular diskler, kitaplar yığını olarak görünen, diğerlerine gurur duyulacak bir koleksiyon, bir ömür emek verilmiş bir uğraş olarak görünebilir. Diğer bir taraftan bu tür medyanın dijital versiyonu çoğunlukla bir sabit diskin üzerinde veya bir data center’ın içerisinde gömülü duruyor ve her an erişilebilir vaziyette bekliyor. Hiçbir fiziksel yer kaplamıyor, toz toprak toplamıyor.

Dijital download, uzun süredir müzik, video, kitap ve dergide oldukça yaygın. Özellikle taşınabilir dijital müzik ve video çalarlar yaygınlaştıkça, ağırlıklı norm, bu tür medyanın dijital tüketilmesi yönünde gelişmişti. Tablet formundaki cihazların piyasaya sunulması ile dergi, kitap türü medyalar da bu platformda dijital olarak download edilip tüketilmeye başlandı. Esasında çok uzun süredir hem dergiler hem de kitaplar dijital olarak sunuluyor olsa da bunu bir PC’nin ekranından okumak tüketicinin doğal alışkanlıklarının dışında olduğundan bu medya, müzik ve videoya göre daha geç yaygınlaşma şansı bulmuştu.

PC ve konsol oyunlarında da durum pek farklı değil. 80’li yıllarda kartuş ve kasetler üzerinde başlayan oyun medyası 90’larda CD’lere, takip eden yıllarda ise DVD-Rom ve BD Disklere taşındı. Kutuların üzerindeki görseller 80’li yıllarda oyunun kendinin sunduğu görsellerden daha güzel iken günümüzde oyunların sunduğu görseller foto gerçekçi sayılabilir. O zamanlarda bu kutuların koleksiyonunu yapanlar, bunları gururla sergilerlerdi. Bugünkü trend ise online platformlar üzerinden download’a kaymaya başladı. Bu durumun çok bariz göstergeleri var. Oyun konsollarının üzerinde –Nintendo’nun Wii’si dışında- gelen disklerin hepsi yıllar içerisinde 20GB’lardan 250GB’lara çıktı. Bunun bu şekilde gerçekleşmesi dijital medyanın getiridiği kolaylıkların artmasından dolayı olduğu aşikar. Bütün oyun yamalarının otomatik olarak yüklediği, özellikle online oynanan çok-oyunculu oyunlarda herkesi aynı versiyonda tutabilmesi açısından çok büyük kolaylık. Ayrıca savegame’lerin cloud’da saklanabiliyor olması kullanıcıların konsol veya PC bağımsız olarak oyunlarına kaldıkları yerden devam etme şansı veriyor. Ofiste başladığı bir oyuna evde devam edip sonra da yazlıkta bitirmek bu şekilde mümkün olabiliyor.

Oyun konsollarından en popülerleri olan Microsoft’un Xbox 360’ı ve eğlence devi Sony’nin Playstation 3’ü hem video ve müzik hem de tam sürüm oyun ve ekstra oyun içerikleri pazarladıkları online pazar platformlarına sahipler. Microsoft orjinal Xbox ile bu platformu kullanıcılar ile bir önceki nesil konsollarda tanıştırmış ve Sony yetişene kadar oldukça fazla yol almıştı. Halen de bu konuda Xbox Live platformu üzerinde daha fazla kayıtlı kullanıcıya sahip olarak daha önde sayılabilir.

Xbox Live Marketplace üzerinden tam sürüm Xbox oyunları satın almak bunlara yeni içerikler eklemek mümkün. Bütün içerik cihazın üzerindeki diskte saklanabiliyor ve birden fazla defa download edilebiliyor. Aynı yapı Playstation Networkde de mevcut. Hayatına 20GB diskler ile başlayan bu konsollar artık 250GBlık diskler ile geliyorlar ki kullanıcılar aldıkları yeni oyunlarını rahatlıkla depolayabilsinler. Ayrıca Sony oldukça popüler olan mobil oyun konsolu PSP nin üzerinde disk okuyucu bulunmayan PSP Go versiyonunu sadece dijital downloadlar üzerinden çalışır bir model olarak tasarlayıp piyasaya sundu ve bayağı da ilgi çekti.

Her geçen gün konsolların karşısında pay kaybettiği iddia edilse de PC oyun pazarı gene de gözardı edilemeyecek kadar büyük. Halen neredeyse her evde çeşitli amaçlar için birden fazla adette bulunan bu platform aynı zamanda harika bir oyun platformu. Zamanında oyun mağazalarında metrekarelerce raf alanı kaplayan PC oyunları artık yerlerini konsol oyunlarına bırakmış vaziyette. Ancak bu PC oyuncularının artık oyun oynamadıkları veya konsolları tercih ettikleri anlamına gelmiyor. Yapılan araştırmaya göre halen PCler açık ara ile tercih edilen oyun platformu olma konusunda önde. Bunun en büyük sebebi browser üzerinde çalışabilen, çabuk zaman geçirmeyi hedefleyen ve eğlenceli küçük flash ile geliştirilmiş oyunlar. Özellikle ofis ortamında stres atmak için tercih edilen bu küçük oyunlar öylesine popüler ki, hayatlarına bedava başlayan birçoğu artık ücretli olarak sunulacak kadar gelişmiş hale geldiler. Ayrıca sosyla ağlar üzerinde çalışan Facebook’un Farmville tipi oyunları PC’lerde hayatlarına başlayıp şimdi kendi başına uygulama olarak iPhone ve benzeri mobil platformlar için de geliştirildiler.

PC oyunları, geleneksel mağazalarda kaybettikleri alanları web üzerinde Steam gibi, Direct2Drive gibi, EBGAmes Downloads gibi platformlarda geri kazanmış durumdalar. (www.steam.com , www.direc2drive.com , www.ebgames.com) Steam platformu sayesinde normalde distributor bulması imkansız olan, hayatta raf alanı elde edemeyecek birçok basit ama çok eğlenceli oyun kendine vitrin fırsatı bulabiliyor. Reklam ve distributor bütçesi eksiklerinden dolayı piyasaya çıkması imkansız gözüken bu oyunlar bu platformlarda milyon dolar mertebesinde satış rakamlarına ulaşabiliyorlar. Steam platformu üzerinde milyon dolarlık satış rakamlarına ulaşan World of Goo isimli bir oyun buna en iyi örnek. Bağımsız bir geliştirici tarafından geliştirilen bu oyun bu platform sayesinde masrafsız bir dağıtım kanalı bulmus ve piyasada oyunlar 49 dolar mertebesinde satılır iken 19 dolarlık satış fiyatı ile bu başarıya ulaşmış.
Günün herhangi bir zamanında Steam platformu o an online olan oyuncuların sayısını gösteren bir indikatöre sahip ve bu rakam sürekli 1-2 milyon kullanıcı mertebesinde seyrediyor.
Sadece yeni oyunlar değil, raflardan yıllar once kalkmış, nostaljk değeri bulunan birçok klasik oyun da bu platformlar sayesinde tekrar kendilerine pazar bulmuş oluyor. Lucasfilm’in 90 yıllarda çok popüler olan Monkey Island serisi bu platformlarda tekrar ciddi satış rakamlarına ulaştılar.

Saygın bir pazar araştırması firması olan NPD grubun en büyük oyun pazarlarından biri olan A.B.D’de yaptığı bir araştırmaya göre 2009 yılında 23.5 milyon adet dijital formatta oyun satılmış. Bu sayıya kıyasla kutulu yani fiziksel medya üzerinde satılan oyun sayısı ise 21.5 milyon adet. bu iki grup özellikle konu bilgisayar/konsol oyunlarına geldiğinde neredeyse birbirine eşit. Trend ise çok bariz bir şekilde dijital platformların zaman içerisinde fiziksel medyayı tamamen yerindne edeceğini gösteriyor.
Önümüzdeki yıllarda, koleksiyonlarımız ile övünmek istiyor isek şimdiden disk yatırımları yapmaya başlamak gerekiyor diye düşünüyorum.

Cuma, Mayıs 28, 2010

Tablet Bilgisayarlar ile Bulutların Üzerinde Surf...

iPad’ler,netbooklar ve benzer nispeten düşük güçlü ve düşük depolama kapasiteli cihazların kullanımı yaygınlaştıkça kullanıcıların bir şekilde içeriklerine ulaşabilmesini sağlamak için ‘cloud’ denilen online depolama ve içerik ve uygulama sağlama servislerin önemi hızla artıyor. Artık esnek online depolama konusu “olsa iyi olurdu” dan daha çok “olmaz ise olmaz” şeklinde değerlendiriliyor.
Bahsettiğmiz bu cihazlar genellikle yaklaşık 64GB civarında ve çoğunlukla klasik sabit disk yerine flash hafıza ile geliyorlar. Örnek olarak Apple’ın inanılmaz populer olan iPadleri 16,32 ve 64GB çeşitleri ile piyasaya sürülüyor. HP, yakın zamanda piyasaya sürmeyi planladığı tabletini 32 ve 64 GB diskler ile donatacağını duyurdu. Bu sınıf cihazlar genellikle data üretmek için değil, tüketmek için tasarlanmış cihazlar oldukları için ve maliyetlerini bu fonksiyonlarını yerine getirirken aynı zamanda ulaşılabilir olmalarını sağlamak adına düşük tutabilmek için üreticiler daha düşük fiyatlı, dolayısı ile daha düşük kapasiteli bu diskleri tercih ediyorlar. Bunun sebebi açık: Online dergi ve kitap okumak için alacağınız iPad veya benzer bir cihaz, 10 yıllık dergi aboneliği fiyatına satılıyor olursa, her ne kadar çekici olursa olsun kullanıcılar klasik dergiyi tercih edecektir.
Tekrar etmek gerekirse, bu cihazlar üzerinde birşeyler yaratmaktan daha çok daha önceden oluşturulmuş içerikleri göstermek/sunmak fikri üzerine tasarlanıyorlar. Örnek olarak bir daha iPad’i vermek uygun olacaktır. iPad, üzerinde direk cloud’a bağlanan video ve müzik satın almayı sağlayan bir iTunes Store uygulaması, Marvel çizgi romanlarını satın almak ve iPad ekranında okumak üzere tasarlanmış ayrı bir uygulama, Amazon’un devasa online elektronik kitap mağazasından kitap download edilebilecek meşhur Kindle uygulaması veya gazete bayiilerinde satılan neredeyse tüm dergilerin aynı fiyattan sunulduğu Zinio uygulaması ile kullanılabiliyor. Bütün bu uygulamalar içerikleri cloud’dan sağlıyorlar ancak cihazın içerisindeki hafızada depoluyorlar. Maliyetleri düşük tutmak adına oldukça ufak depolama alanı ile gelen bu cihazlar kısa süre içerisinde bu içerikler ile dolup taşacaktır.
Bu düşük kapasitelerine rağmen cihazların kullanışlılığını devam ettirebilmek ancak cihazın yetersiz kaldığı alanlarda nerede olduğu o kadar da önemli olmayan global ağa bağlı binlerce yüksek güçlü ve depolama kapasiteli bilgisayarların yardımına başvurarak mümkün olacaktır. Cloud computing konsepti hiç ama hiç yeni bir konsept değil, ancak ucuz ve kullanışlı bu cihazların artan popülerliğinden dolayı tekrar değerlendirilmesi gereken bir çözüm seçeneği olarak karşımıza çıkıyor.
En güzel örnek, iPad ve iPodlar üzerinde, networke bağlı herhangi bir bilgisayar üzerinde depolanmış formatı her ne olursa olsun her tür video dosyasını uygun format ve çözünürlüğe çevirerel cihazın ekranına ‘stream’ eden Air Video uygulaması gösterilebilir. Hem cihazın işlemci kapasitesinin kesinlikle yetmeyeceği çevirme işlemini de sunucu makinaya yaptıran bu uygulama ayrıca aynı sunucu makinanın bütün depolama kapasitesini de iPad’in emrine vermiş oluyor.
Tahmin ediyorum Apple da bu trendi adreslemek adına bütün işi cloud üzerinde depo edilmiş müzik içeriklerini çeşitli cihazlara ‘stream’ etmek suretiyle satmak/kiralamak olan ‘Lala’ isimli firmayı bünyesine kattı. Çok yakında iPad’e download etmeden film/müzik ve dizileri iPad üzerinde izlemek ve dinlemek mümkün olacaktır şeklinde bir varsayımda bulunmak yanlış olmayacaktır.
Olaya kullanıcı tarafından bakıldığında bir anda iPad sonsuz depolama kapasitesine sahip bir video oynatıcıya dönüşmüş oluyor. Benzer şekilde uzaktan erişim imkanı ile iPad gibi kendi işletim sistemini çalıştıran bir cihaz ile üzerinde Windows 7 veya MacOS X çalıştıran herhangi bir makinayı tamamen kontrol edebilmek bütün işlemci gerektiren görevleri sanki o makinanın monitörüne bakıyormuşcasına tablet üzerinden gerçekleştirmek mümkün.
Yüksek bant genişliğine sahip alt yapılar yaygınlaştıkça ve bu düşük fiyatlı ancak kolay taşınabilir ve kullanışlı arabirimlere sahip tablet ve netbook tipi cihazların popülerliği sürdükçe daha çok içerik web üzerinde sunulmaya ve gene web üzerinden tüketilmeye hazır edilecektir. Bu cihazların yaygınlaşması bir kez daha içeriğin öneminı öne çıkaracak ve esas karlılık ve gelirler bu cihazların satışından değil içeriklerin satışından sağlanıyor olacaktır. Bu fırsatı görmüş olan ABC ve CBS gibi bir çok TV networkü reklam gelirlerini arttırmak adına haklarına sahip oldukları TV dizilerini iPad’e stream eden ama başında ve sonunda zorunlu reklam izlettiren uygulamarı iTunes AppStore üzerinde ücretsiz olarak sunuyorlar.

Perşembe, Nisan 01, 2010

Tablet Savaslari

Notebookları göya netbooklar yerlerinden edecekti derken Apple geldi ve bakın biz iPad’i yaptık, bu bir tablet, geleceğin mobil bilgisayarı dedi. Şimdi herkes tablet konuşuyor. Bin tane markanın tablet konseptinin resimleri teknoloji bloglarında dolanıyor. Geleceğin dijital cihazları, yeni bilgisayarlarımız tablet şeklinde olacak bu aşikardır deniyor.
Bunu Bill Gates seneler önce söylememiş miydi? Çok popüler olamayan ama oldukça iyi bir fikir olan Windows’un pen ve touch genişletmeleri ve tablet PC’ler oldukça güzel aletlerdi. Ama bunu kimse böyle hatırlamıyor, yaşanılan performans sorunlarından, yavaş uygulamalardan dolayı hatırlamak istemiyor. Sanki tablet fikri Steve Jobs’dan çıkmış, ilk gerçek tablet de iPad olacakmış gibi bir hava ortalığı sarmış durumda. Çünkü Apple yapıyorsa kesin trend bu yöndedir ön algısı neredeyse heryere yerleşmiş. Sanki bu cihaz gelecek de bu platformu müthiş popüler kılacak, herkesi notebooklarından vazgeçirecek ve sağda solda elinde Star Trek de Enterprise’ın kaptan köşkünde dolaşan üniformalı subaylar gibi elinde ince, zarif sürekli ‘dıt dıt’ sesler çıkaran tabletler ile dolaşılacakmış gibi bir beklenti var.
Sadece ben mi böyle düşünüyorum, acaba Apple’ın yaptığı bu sunum, tanıttığı bu yeni ürün bir miktar hayal kırıklığı mı oldu? Sanki biraz beklentilerimizin altında yetenekler ile donatılmamış mı? iPad duyurulmadan aylar önce dedikodularında bahsedilen cihaz incecik çerçeveli, üzerinde Mac OSX’in hafifletilmiş bir versiyonunu çalıştıran, aynı bir bilgisayar gibi birden çok uygulamayı aynı anda idare edebilen, yetenekli bir cihazdı. Oysa ki karşımıza çıkan cihaz iPhone işletim sistemini çalıştırıyor, aynı anda birden fazla uygulamayı çalıştıramıyor ama öyleymiş gibi davranabiliyor (mail uygulaması diğer uygulamaların üzerine pencere gibi açılabiliyor), web siteleirni açabiliyor ancak flash gösteremiyor. Klavye bağlanabiliyor ancak kameradan veya iPhone dan fotografları aktarabilecek USB portu barındırmıyor. Skype iChat gibi uygulamalarda kullanmak üzere yerleşik bir kamerası yok. Ekranın etrafı ise neredeyse üç parkmak kalınlığında siyah bir çerçeve ile çevrili, ekranın çözünürlüğü bu sebepten olduğundan düşükmüş gibi hissediliyor.
Elbette Apple’ın bunlara birer açıklaması vardı. Steve Jobs, eğer iPad aynı anda birden fazla uygulama çalıştırabilseydi, flash gösterseydi 10 saat pil ömrünü garanti edemezdik türünde yorumlar yaptı. Cihazın birçok başka özelliği ön plana çıkarıldı. Bunların arasında en önemlisi elektronik kitap formatlarını desteklemesi ve tam ekran oyun oynatabiliyor olması. Son yıllarda özellikle Nintendo DS ve Playstation Portable’ın üstün grafik yetenekleri ve bu konsollara geliştirilen veya port edilen oyunların üstün kalıtesi sayesinde mobil platformda oyun oynamak olduça popüler hale gelmişti. Şimdi üstün grafik yetenekleri, konsollara göre büyük ve renkli ekranı ve içinde barındırdığı yön ve denge sensöleri sayesinde iPad de oyun konsolları arasında iddialı bir cihaz olmaya aday.
Son dönemlerde Amazon Kindle, Barnes & Noble Nook, Sony eReader gibi ürünlerin birbiri ile kıyasıya mücadelesi elektronik kitap formatını ön plana çıkarmış ve popüler kılmış vaziyette idi. Apple iPad ürünü ile bu treni de yakalıyor olacak. Her ne kadar electronic ink temelli ekranlardan renksiz dahi olsa okumak gözler için iPad’in arkadan aydınlatmalı ekranından yazı okumaya göre kat kat daha sağlıklı ve konforlu olsa da, iPad’in hem film hem müzik hem oyun, hem web hem de kitabı aynı anda bir cihazda birleştiriyor olması ile, cihazı işi sırf eletronik kitap olan bu cihazların karşısına ciddi bir rakip ve tehdit olarak çıkartıyor.
Diğer taraftan iPhone’un ilk çıktığı günleri hatırlayalım, üzerinde gelen uygulamalardan başka hiçbir uygulama yüklenemeyen, hatta birçok mobil telefonun doğal olarak yaptığı video çekme, MMS almak göndermek gibi temel işlemleri bile yapamayan bir cihazdı. Buna rağmen bu haliye ilk çıktığı günlerde inanılmaz rakamlarda satış yaptı. Ardından hack edildi üzerinde binlerce 3.parti uygulama çalışır hale getririldi. Sonra, üzerinde dünyada başka ugulama çalımasına izin vermeyiz, bu sayede telefonu hızlı ve verimli kılabiliyoruz diyen Apple, 180 derece dönerek App Store’u duyurdu. Mobil telefon tarihinin en başarılı ticari kararlarından ve yapılarından biri olan App Store şu anda yüzbinlerce uygulamayı iPhone platformunda kullanılsın diye bünyesinde barındırıyor. iPhone bizlerle ilk tanıştığı günden bugüne inanılmaz bir evrim geçirip bambaşka birşeye, elektronik bir isviçre çakısına dönüştü.
iPad de işte bu potansiyeli bünyesinde barındırıyor. Ellerimize ulaştıktan kısa bir süre sonra kullanıcının beklentisi olan içerisinde flash barındıran web sayfalarını render edebilecek hale getireleceğine, bir şekilde birden fazla uygulamayı çalışır yapıda düzenleneceğine ve üzerine geliştirlen, şimdi aklımıza gelmeyen binlerce müthiş kullanışlı ve dahiyane, cihazın umulmadık bir şekilde faydalı birşeye dönüşmesini sağlayacak uygulamalar sayesinde yarattığı heyecana layık bir cihaza dönüşeceğini tahmin ediyorum.
Ancak şimdilik, yani duyurulduğu hali ile, büyük ekranli bir iPhone’dan öteye gidemiyor.
Bu, ilk çıktığı gün bir iPad almayacağım anlamına gelmiyor...

Salı, Şubat 23, 2010

Hosgeldin Windows Phone 7

CES 2010’da mevcut handsetler ve Windows Mobile 6.5.3 çalıştıran cihazları üzerine konsantre olan Microsoft, Şubat ayının ikinci haftasında Barcelona’da düzenlenen MWC (Mobile World Congress) 2010 da yepyeni mobil telefon işletim sistemi olan Windows Phone 7’yi duyurdu. Bugüne kadar Windows CE, PocketPC ve Windows Mobile gibi çeşitli isimler alan Microsoft’un bu yeni mobil işletim sisteni Windows CE 6 kernel’i üzerine inşaa edilmiş. Windows Phone 7’den önceki son version olan Windows Mobile 6.5.3 ise Windows CE 5 kernel’i üzerinde geliştirilmişti.

Bugüne kadar Microsoft’un geliştirdiği tüm mobil işletim sistemlerinden her anlamıyla bambaşka olan Windows Phone 7 tamamen baştan düşünülmüş ve her anlamda yepyeni yetenekler sunuyor. Vaadettiği özellikleriyle belki de Microsoft’un sunduğu en başarılı mobil işletim sistemi olmaya aday gözüküyor.

Yeni işletim sistemi öyle çok yenilikler ve değişikliler barındırıyor ki hepsini birden sıralaması oldukça zor. Öncelikli olarak eski versiyonların aksine Windows Phone 7 tamamen parmak komutları ile çalışmak üzerine tasarlanmış, eski versionlardaki gibi stylus’a gerek duymuyor. Microsoft’un Amerikada çok popüler olan taşınabilir medya oynatıcısı Zune HD’nin büyük fontlu, rengarenk ve göz dolduran animasyonlu menü sistemi ekranı süslüyor. Windows Phone 7 ayrıca Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlara işletim sistemi bazında entegrasyonun dışında Microsoft’un milyonlarca kayıtlı kullanıcısı bulunan Xbox Live ve Zune Store’a da bağlantı imkanı tanıyor.

Microsoft herzamanki gibi telefonun kendisinin üretimini üstlenmeyip çeşitli donanım üreticilerine ve markalara bu işi bırakıyor, ancak bu sefer büyük bir fark var. Microsoft cihazların ekran çözünürlük ve aspect oranlarını sabitlemiş, cihazların üzerinde dedike Start, Back, Search (Bing), Kamera ve Power tuşları dışında ne bir fazla ne de bir eksik tuş bulunabiliyor. Ekranlar capacitive multi touch olmak zorunda. Wifi, kamera, GPS olmak zorunda olan donanımlar arasında. Daha bunun gibi birkaç önemli kriteri standarda bağlayan Microsoft böylelikle birden fazla ekran çözünürlüğüne, belli bir gücün altındaki CPU lara vs. Destek vermek zorunda kalmayacak, Windows Phone 7 cihazların tamamında belli bir performans değerini koruyabilecek.

Önceki versiyonlardan farklı olarak yeni Windows Phone 7’nin aynı iPhone gibi multitasking’i desteklemeyeceği söyleniyor. Multi tasking aynı anda birden fazla uygulamanın çalışmasını sağlayan bir yapı. Bu bir çok avantaj sağlasa da bazı zayıf donanımlı cihazlarda performans düşüklüğüne neden oluyordu. Apple, iPhone’da stratejik bir karar verip cihazın daima hızlı ve çevik çalışmasını sağlamak adına aynı anda birden fazla uygulama açılmasına imkan tanımıyordu.


Yenı işletim sisteminde kullanıcı arabirimi değişikliğin en çok farkedildiği yer, eski Start butonu tamamen ortadan kalkmış vaziyette, uygulamaların ikonlarının bulunduğu programlar sayfası da artık yok. Check boxlar, drop down menüler tarihe karışmış. Eski Windows Mobile’ı andırabilecek hiçbirşey yeni işletim sisteminde kalmamış. Windows Phone 7’nin yeni yüzü bazı alanlarda en çok Zune HD’ye benziyor ancak bügüne kadar geliştirilmiş tüm işletim sistemlerinden her anlamda farklı. Menüler uygulamalar listesi şeklinde düzenlenmek yerine Microsoft’un ‘Hub’ lar dediği gruplara ayrılmış. Bunlar: People Hub, Pictures Hub, Games Hub, Music&Video Hub, Market Place Hub ve Office Hub.

People Hub altında en çok interaksiyon kurulan kontaklara Gmail’den Windows Live’dan veya Exchange’den hızlı erişim, Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlara direk bağlantı imkanı, kontak ile ilgili ilişkilendirilmiş resimlere ulaşım sağlanıyor. Ayrıca tamamiyle kişiselleştirilmesi mümkün. Pictures Hub altında ise hem telefonda kayıtlı fotograflara hem de Facebook ve Windows Live gibi nette kayıtlı duran fotograflara kesintisiz bir biçimde ulaşım imkanı sağlanmış. Games Hub’da Microsoft’un ultra popüler oyun ağı olan Xbox Live’a bağlanmak ve Xbox Avatarını kullanarak live destekli oyunlara katılmak, bunları satın almak, tecrübeleri paylaşmak mümkün. Microsoft daha bu alanda duyuracakları süprizler olduğundan da ayrıca bahsetti. Music&Video hub tahmin edilebileceği gibi mevcut Zune HD gibi, Zune Pass’ler burada da geçerli. Zune Store’dan müzik ve video satın almak burada yapılabilecek fonksiyonlar arasında. Marketplace Hub hakkında Microsoft henüz çok detaylı bilgi vermemiş olsa da buranın aynı iTunes’un appstore’u gibi çalışacağını tahmin etmek yanlış olmaz. Office Hub, Microsoft’un en yaygın ofis paketinin mobil platformda da kullanıcılarına doküman işleme ve paylaşma ve ayrıca Office Live ile entegrasyon imkanı sağlayan kısmını oluşturuyor. Internet tarayıcısı da yenilenen Windows Phone 7’de tabbed pencere açmak, parmak hareketleri ile zoom yapmak sayfayı çevirmek mümkün olacak.

Daha önceki Windows Mobile cihazlarda olduğu gibi Microsoft Windows Phone 7 çalıştıran cihazları da kendi üretmeyip ortakları aracılığı ile piyasaya sürüyor olacak. Şimdiye kadar anlaşmaya varılmış donanım üreticileri arasında Dell, HTC, HP, LG, Samsung, Sony Ericsson ve Toshiba yer alıyor. İlk Windows Phone 7 çalıştıran cihazları 2010 yılın son çeyreğinde satışa sunulmuş haliyle görebileceğimizi söyleyen Microsoft şimdiye kadar göstermiş olduğu heyecan verici yenilikleri ile hepimizin beklentilerini oldukça yükseltmiş vaziyette. Umarım beklentilerimizi de aşacak ve rekabeti iyice kızıştırıp her zaman olduğu gib biz son kullanıcılara daha da iyi cihazları daha da uygun fiyatlara satılmasını sağlayacak şekilde başarılı cihazları 2011’e girmeden görüyor ve kullanıyor oluruz.

Pazartesi, Şubat 08, 2010

CES 2010 Ardindan...

Her yıl Ocak ayının ilk haftasında Las Vegas, Nevada’da yapılan sektörün ve Las Vegas şehrinin ağırladığı en büyük fuar olan Consumer Electronics Show ) CES 2010 bu sene de 110.000 kişinin üzerinde teknoloji sektörü çalışanı ve meraklısı tarafından ziyaret edildi. Geçen seneye göre katılımın daha yüksek ancak katılan firma sayısının daha düşük olduğu fuar geçmiş yılların görkeminden bir miktar yoksun gibiydi. Ekonomik krizin etkilerinin halen ülkemizde olandan daha büyük boyutlarda sarstığı Amerikan ekonomisinde ayakta kalmaya çalışan firmaların aldığı mali tedbirlerden olsa gerek, bu sene fuar alanı geçmiş yıllarda ziyaretçilere bu dünyanın dışındanmış gibi görünen görsellerden nasibini yeterince almamıştı.
Hiç şüphesiz bu senenin en populer konusu 3D (üç boyut) teknolojileri idi. Sinemalarda hem ülkemizde hem de CES 2010’un yapıldığı Amerikada eş zamanlı olarak oynayan ve fuarın devam ettiği sıralarda açılışının kaçıncı haftası olmasına rağmen hala gişelerde yok satan muhteşem Avatar filminin yarattığı rüzgarın da bu işte katkısı yok değildi. Neredeyse tüm büyük markalar kendi 3D teknolojilerini barındıran en az bir ürün ile fuar alanını kaplamışlardı.
En renkli, gösterişli ve geniş alana yayılmış olan Panasonic ve Samsung’un ürünleri biraz daha ön planda idi. Özellikle Panasonic, aralarda gösterdiği 3 boyutlu Avatar klipleri ile ciddi miktarda ziyaretçiyi ürünlerinin önünde toplmayı başarıyordu. Özellikle aksiyon sahneleri ve spor karşılaştırmalarını 3 boyutlu demo ederek ürünün sağlayacağı avantajlari öne çıkaran sunumları izleyenlere bu yeni 3 boyut teknolojisini mümkün kılan, pil ile çalışan ve ekrandaki görüntünün yenilenme hızına senkronize çalışarak sıra ile bir sağ bir sol gözü, gözün algılayamacağı kadar yüksek bir hızda açıp kapayan bir yapıya sahip gözlükler dağıtılıyordu.
Genel olarak hem pozitif hem de negatif yorumlar alan ve neredeyse tüm üreticilerin bir ucundan dokunduğu bu 3 boyut teknolojisinin belkide en zayıf noktası işte bu teknolojik ancak kaba görünümlü gözlükleri seyirciye taktırıyor zorunda olmak olabilir. Bir sinema salonunda makul sayılabilecek böyle bir apartı ev kullanıcılarının akşam haberlerini 3 boyutlu seyretmek için yemek masasında otururken takacaklarını kesinlikle düşünmüyorum. Eleştiri başlıklarında da genel olarak yaklaşım bu teknolojiyi gözlük gibi bir aparata ihtiyaç olmadan sunabilecek bir çözümün daha başarılı olacağı yönünde.
Fuarda bu tür teknolojileri de geliştirmiş firmalar olmak ile birlikte, geliştirilen bu teknoloji film veya TV görüntülerinden çok dijital tabela ve bilgi panosu şeklinde statik veya kısa süreli görüntüler gösteren paneller şeklinde idi.
3 boyutlu görüntüyü sağlayacak olan 3 D uyumlu Blu-ray oynatıcıların da 3D HDTV’ler ile aynı anda ve çok yakında piyasaya çıkacağının müjdesini ilk veren Panasonic oldu. Ancak bu başka önemli bir noktayı öne çıkarıyor. 3D içerik olmadığı sürece bu 3D HDTV ler diğer sıradan HDTV ler gibi çalışıyor olacaklar. Dolayısı ile yeterli sayıda içerik üretilmesi bu teknolojinin tutunması ve başarılı olması için şart.
Diğer taraftan fuarın her zaman popüler alanlarından biri olan mobil iletişim teknolojileri tarafında Windows Mobile ve Androidin yepyeni modelleri yüzlerce standı süslüyor idi. Windows Mobile yakın zamanda gelecek yeni versiyonu 7 ile ilgili çok bir şey söylemeyip mevcut OS’in üzerinde çalıştığı, artık iyice rafine olmuş, hızlı ve mükemmel ekranlara sahip cihazları ile neler yapılabileceğini gösteriyordu.
Mobil iletişim tarafından en renkli demolar ve en ilginç ürünler üzerinde Android işletim sistem çalıştıran HTC, Sony Erıcsson ve Motorola modelleri idi. Bunların içerisinden HTC’nin Nexus One modeli hiç kuşkusuz fuarın en çok beklenen ve en çok ilgi gören mobil cihazı idi. iPhone’a benzerliği ile dikkat çeken cihazın üzerinde iPhone’dan bile daha az fiziksel tuş bulunuyor. Google’ın yepyeni işletim sistemi Androidi oldukça hızlı çalıştıran Nexus One ayrıca en uzun pil ömrüne sahip cihazlardan da biri. Yetenekler anlamında hala iPhone kadar etkileyici olmadığı söylense de ciddi bir takipçi kitlesi olacağı kesin. Bunun en net göstergesi ise bazı üçüncü partı yazılım geliştiricilerin Android’in üzerinde olmayıp da Nexus One’da görmek istedikleri bazı şeyleri geliştirip forumlar ortamında paylaşmaya başlamış olmaları.
Maraton gibi geçen 4 günlük CES 2010 ziyaretinden sonra burada yazılamayacak kadar çok yeni fikir ve etkileyici teknoloji önümüzdeki aylarda evlerimize ve ceplerimize neler alacağımız hakkında bize ipuçları vermiş oldu. CES fuar alanında gördüğüm cihazların bir an önce mağaza raflarında belirmesi dileği ile...

Pazartesi, Şubat 01, 2010

Android Geliyor…

Üzerinde Google Android yüklü telefonlar şu anda dünya yüzeyindeki smartphone pazarının %2’sinden az olmasına ragmen, uzmanlar tarafından yapılan Pazar tahminlerinde 2012 yılı bitmeden pazarın %14’üne ulaşması bekleniyor. Ortalıkta halihazırda ışık hızıyla Pazar payını arttıran iPod OS ve Blackberry varken, Symbian Pazar lideri konumundayken bugün pazarın %2’sine bile sahip olmayan bu çaylak işletim sistemi nasıl olacak ta 3 yıl icerisinde Pazar payını defalarca katlayacak?
Androidin arkasında çok popüler bir dev, Google var. Google’ın elinde yüzlerce web tabanlı ve ücretsiz uygulama var. Bu uygulamalar birçok zamanlar kutulu şekilde binlerce dolara satılan pahalı uygulamalara bile tercih ediliyor. Harita uygulamaları, mail servisleri, doküman yönetimi, Ofis benzeri uygulamalar, paylaşım, mesajlaşma vs. tamamı bu işletim sistemine amade, destek vermek üzere hazır bekliyor.
Android işletim sistemi her yeni sürümünde daha da olgunlaşıyor. Yetenekleri artıyor, hızlanıyor. Versiyon güncellemeleri mobil ağ üzerinden, cihazın üzerinde bile yapılabiliyor.
Android açık bir platform. Üçüncü parti uygulama geliştiriciler için muazzam bir kum havuzu. Üstelik masrafsız. Bu sayede binlerce uygulama geliştirici Android’e zaman ayırıyor destek veriyor.
Android işletim sistemi envai çeşit donanım üreticisinin cihazları üzerinde çalışabiliyor. Bu sayede pazara çok daha hızlı yayılıyor. Halihazırda Motorola, Samsung, çeşit çeşit HTC cihazlar kendilerini heyecanlı kullanıcıların ellerinde buluyorlar.
Android tüm mobil işletim sistemi dünyalarının en iyi özelliklerini içerisinde barındırıyor. iPhone işletim sisteminin estetiğini ve kullanışlılığını, Windows Mobile’ın üçüncü parti yazılım desteğini ve kişiye özelleştirilebiliriğini, Palm’ın birden çok uygulamayı aynı anda çalıştırabilme yeteneğini tek bir platformda topluyor.
Bugünlerde herşeyden çok Android tabanlı smartphone reklamları teknoloji bloglarını ver dergi sayfalarını süslüyor. HTC neredeyse birbirinden ayırması güç ama her biri farklı yetenekler ve form faktörleri vaadeden birçok model ile en fazla göze çarpanı. Ancak Motorola -yılların mobil telefon üreticisi- duyurduğu Android işletim sistemli telefonu Droid ile oldukça dikkat çekti. iPhone kadar bir dokunmatik ekrana sahip olan bu cihaz aynı zamanda bir de qwerty klavye barındırıyor. Buna ragmen iPhone dan çok daha kalın değil. Duyurulduğu dönemde diger tüm Android tabanlı cihazlara benchmark teşkil edecek diye övgüler alan bu modeli ile Android’in daha once eleştiriler almasına neden olan ‘güçsüz işlemcili platformarı tercih ediyorlar’ geleneğine de bir son vermiş oldu. Aynı iPhone ve Palm’ın çevikliğine sahip olan bu platform Android’I oldukça popüler kılacak. Motorola Droid gibi daha birçok başarılı ve zekice tasarlanmış donanımlar üzerinde esnek ve hızlı bir web tarayıcı ve yüzlerce uygulama desteği, bir de Google’ın gücü birleşince Android’in umulan başarıyı yakalaması ve bir sonraki smartphone tercihimizde listenin en üstünde yer alması oldukça muhtemel gözüküyor.

Windows Mobile 7, mobil Windows’u kurtaracak mı?

iPhone mobil telefon pazarının yüzde 17 küsurunu ele geçirip zirveye oturana kadar PDA zamanlarından beri her yönüyle oldukça yetenekli bir mobil işletim sistemi yazmış olan Microsoft kişisel bilgisayar pazarının lideri olduğu gibi mobil PDA/telefon cihazlarının da pazar lideriydi. 2008 yılından bugüne payının yaklaşık 3 te 1’ini kaybeden Microsoft tahtını iPhone ve RIM’in Blackberry’sine bırakmış vaziyette.
Microsoft’un mobil işletim sistemi 1996 senesinden beri çeşitli isimler ile mobil cihazların üzerinde sevilerek kullanılıyordu. Windows CE, PocketPC ve en son olarak da Windows Mobile ismi ile kullanıcılara sunulan bu çok yetenekli işletim sistemi esasında rakiplerine göre hiç de zayıf ve eksik değil.
İlk başlarda şu anda sadece güncel telefonolarda olan mobil web tarayıcıları, navigasyon yazılımları, Instant Messaging yazılımları o zamanlarda bile bu platformlar için yazılmış ve geniş kitleler tarafından kullanılıyordu. Oldukça kuvvetli işlemciler barındıran cihazların üzerlerinde çalışan Windows Mobile bir çok işin üzerinden gelebiliyor, Microsoft Exchange kullanan enterprise yapılar ile sorunsuz ve kolayca haberleşebiliyor bu sayede kurumsal dünyada oldukça kuvvetli ve popüler bir pozisyonda oturuyordu.
Aynı zamanda medya yetenekleri de barındıran Windows Mobile, Microsoft’un oldukça yetenekli Windows Media Player yazılımının mobil bir versiyonunu barındırıyordu. Hem video, hem de ses çalabilen bu yazılım da codec desteği de oluyor olması divx gibi populer formatların da bu cihaz üzerinde gösterilmesine imkan tanıyordu.
Bir çok form faktörde birden fazla üretici tarafından tasarlanan birçok cihaz, kullanıcıların her türüne seçenek sunuyordu. Dokunmatik ekran tercih edene ayrı, klavye tercih edene ayrı, ikisini birden isteyene de ayrı modeller bulmak mümkündü.
Ne oldu da Windows Mobile tahtını iPhone ve Blackberry’e kaptırdı?
Öncelikli olarak Apple her zaman olduğu gibi çok yetenekli bir işletim sistemini son derece sade bir arabirim ile kullanıcılara sunarak smart phone konseptine en uzak olan kullanıcıyı bile kendine çekmeyi becerebildi. Windows Mobile kutudan çıktığı hali ile daha yetenekli olmasına rağmen iPhone, AppStore’dan indirilebilen uygulamalar sayesinde kullanıcının istediği her şeye dönüşebilen bir cihaz haline geldi. AppStore gibi bir platform üzerinden merkezi bir şekilde çok çeşitli uygulamayı kolayca son kullanıcılara iletebilen platformları Microsoft’un geç kurması, ayrıca binlerce uygulama geliştirilmiş olduğu halde bunların envai çeşit cihaz üzerinde çalışacak olması ve bunun yarattığı uyumsuzluk sorunları Windows Mobile’ı yeterince kolay olmadığı şekilde bir imaja sahip olmasına neden oldu.
HTC, Samsung, Sony, Motorola gibi birbirinden güzel mobil cihazlar geliştiren firmalar hala Windows Mobile platformu için harika telefonlar üretiyorlar. İşlemcileri hiç bir zaman olmadıkları kadar hızlı, cihazlar ince ve zarif. Klavye tercih edene klavye, ekrandan giriş tercih edene dokunmatik ekranlı çözümler mevcut. Buna rağmen bir AppStore gibi rüzgar yaratan platform yayılıp popüler olmadıkça Windows Mobile cihazları sadece meraklısına hitap ediyor olacak gibi görünüyor.
Ayrica bu firmalar Windows Mobile işletim sistemi üzerine, altında Windows’un olduğunu bilmeyenin dünyada anlamayacağı muhteşem görüntüiü ve kullanışlı kullanıcı arabirimleri yazıyorlar. HTC bu işte kendini en çok geliştirmiş olan firma. TouchFLO arabirimi en az iPhone’unki kadar güzel. AppStore benzeri bir uygulama artık Microsoft’un platformu için de mevcut. Microsoft Windows Mobile 7 yi 2010 içerisinde kullanıcılarına sunuyor olacak. Paylaştıkları bilgiler ve resimlerden görüldüğü kadarıyla hem görsel olarak hem yetenekler ve hız anlamında geliştirilen yeni Windows Mobile bakalım tahtına geri oturabilecek mi?